Ülkemizde yaşanan; yaratıcı sanatın farkında olamama sorunudur!
Ülkemizde heyecana kapılıp, elin kızının, oğlunun 500-600 yılda ancak yaptığını bir anda yaptık zannederek, müze kurduklarını iddia edenler, dahası işi şova dökenler, yaratıcı sanat ve gerçeklerinden o kadar bihaberler ki... Ülkemizde elinde kapitali sımsıkı tutanlar sanattan, ne yazık ki -o da anlarlarsa- sadece süsleme ölçeğinde anlar. Böylece kendisini yönlendirenlerin görgüsü ne kadar ise ona hapis olup, öylece kalakalırlar.


Kendini yıllardır tekrarlayan ve hiç değişmeyen onlarca iş, bu kurulan yerlerde arz-ı endam ediyorsa, onu yapan kişi gerçek sanat adına bundan gocunmuyor ve utanmıyorsa, dahası alanlar da alıp, müze dedikleri yere bunu asıyorsa, en fenası da yıllarca havasından geçilmeyen, kendini hep bir şey zanneden, insanlara tepeden bakan danışman denilenler, galerisinde asla bulundurmayacağı isimlerin olduğu o biriktirmelere danışmanlığı kabul ediyorsa, işte Türkiye'deki karakter ve kişilik sorununun ne hale geldiğini bir düşünün...
Bana bir müzenin sadece tek bir duvarında veya bir kaç yerinde konuşlanmış, heykel veya enstalasyon gösterin, ben size orada misket gibi bir biriktirme mi, yoksa gerçekten bir koleksiyon bilinci ile bir topla mı var söylerim. Çünkü yaratıcı sanat, onu anlayan gözler ve ruhlar ve zihinler tarafından kolayca anlaşılır.
Az önce kıymetli bir kardeşim paylaştı; Akaretler'de "Düşünme İkonları: İmgeler ve Metinler" isimli sergide Beral Madra'nın Kandinsky'nin Über das Geistige in der Kunst'unun ne yazık ki ülkemizde yanlış isimle üstelik İngilizcesinden yapılan bir çevirisinden yaptığı paylaşımını. Alıntının yanına bir kere daha bir başka çevirmen tarafından da İngilizce'ye çevrildiği gözleniyor. Çok acı ve gerçeklerin, dolayısıyla hakikatin peşinde olanları çok üzen bir durum bu. O zaman biz niye dizimizi kırıp da, Kandinsky'nin o kitabına bir okuma çalışması yaptık öyleyse, değil mi? İnsan böylesine çok önemli, bir viraj değeri taşıyan kaynaklara farklı bir özen göstermeli ve bir kere orijinal dilinden yapılan çeviri veya çalışmalara odaklanmalı. Ben Madra, Kortun, vb gibilerin ne yazık ki yaratıcı sanatı göremediklerini yıllardır eleştirilerimde dile getiriyorum. Fakat bu isimler kendilerine bir çevre yapmış ve onları kendilerine inandırmış bir şekilde. İşte dediğim de tam bu; Türkiye'de elinde kapitali tutanlar bırakın yaratıcı sanatı, sanattan anlamadıkları için bu kişilerin güdümüne ne yazık ki girmiş durumdalar (15.yüzyılda sanat biriktiren bir aile sanattan yoğun bir şekilde anlardı; net bir zevki bulunmaktaydı).
Şimdi Eskişehir'deki sözde kuruluşun bir videosunu izledim, duvarlarında asılı olan ve konuşlanmış bazı işleri gördüm. Buradan sergilenenler üzerinden nasıl bir sergi ideolojisi olduğu kolayca anlaşılıyor; Kusursuzluk ve dekoratiflik. Haldun Dostoğlu'nun kuruluşa danışman olduğunu duyuyoruz (evet en ufak bir bilgilendirme yok kuruluştan tarafımıza bu arada; 25 yıllık sanat yazarlığı ve eleştirmenliğinin ülkemizde karşılık bulduğu hallerden biri de bu) bu kuruluşa; öyleyse yıllarca kuyruğu dik tuttuğunu, hatta bunu belli etmek için elinden geleni yapan Dostoğlu'nun asla rıza göstermeyeceği isimlere tahammül etmesi, galericilik ideolojisiyle hiç örtüşmüyor. Ya o kuruluşa danışmanlık yapmaması, ya da galericilik, dahası gözünün ideolojisine uymayanları değiştirme yoluna gitmeliydi. Dünyada yapıt değiştirme diye bir gerçeklik var kurumlar açısından. İşte böyle bir şeyi Türkiye'de elinde kapitali tutan hiç kimseye teklif edemezsiniz, ettiğiniz zaman kendinizi kapının önünde bulursunuz. Bunu yıllar önce ben, Can Elgiz ile yaşadım ki, Elgiz bu ülkedeki en bilinçli biriktirici olarak tektir gene de bana göre (Az önce Vasıf Kortun demiştim ya, orayı da Proje 4L gibi anlamsız bir otobüs durağı ismi yapan da odur, yani benden sonraki dönem). Kortun, Esche ile birlikte 9. İstanbul Bienalini de bir bataklığa sürüklemiş, bu bienalin o günden sonra benim için en ufak bir önemi kalmamıştı. Adam neyi ele geçirse batırıyor açıkçası; çünkü bir daha söylüyorum sanatın yaratıcı boyutundan ve eleştirisinden anlamıyor. Şimdi de bugünlerde üzerine bir kitap yazdığım-Bir Müze Eleştirisi- İstanbul Resim ve Heykel biriktirmesine danışman olmuş. Hemen belirteyim, oradan da bir şey çıkmayacak. Bu bir ön yargı değil, işte yaşadıklarımı anlattım; mantığınızı çalıştırın lütfen...
Bu ülkede insanların ilkeli duruşları olmadığı ve donanımlı ile donanımsız olanın ayırt edilmediği sürece, daha çok fatura ödeyeceğiz.
https://www.youtube.com/watch?v=taVPCgEQ3DY


Kendini yıllardır tekrarlayan ve hiç değişmeyen onlarca iş, bu kurulan yerlerde arz-ı endam ediyorsa, onu yapan kişi gerçek sanat adına bundan gocunmuyor ve utanmıyorsa, dahası alanlar da alıp, müze dedikleri yere bunu asıyorsa, en fenası da yıllarca havasından geçilmeyen, kendini hep bir şey zanneden, insanlara tepeden bakan danışman denilenler, galerisinde asla bulundurmayacağı isimlerin olduğu o biriktirmelere danışmanlığı kabul ediyorsa, işte Türkiye'deki karakter ve kişilik sorununun ne hale geldiğini bir düşünün...
Bana bir müzenin sadece tek bir duvarında veya bir kaç yerinde konuşlanmış, heykel veya enstalasyon gösterin, ben size orada misket gibi bir biriktirme mi, yoksa gerçekten bir koleksiyon bilinci ile bir topla mı var söylerim. Çünkü yaratıcı sanat, onu anlayan gözler ve ruhlar ve zihinler tarafından kolayca anlaşılır.

Şimdi Eskişehir'deki sözde kuruluşun bir videosunu izledim, duvarlarında asılı olan ve konuşlanmış bazı işleri gördüm. Buradan sergilenenler üzerinden nasıl bir sergi ideolojisi olduğu kolayca anlaşılıyor; Kusursuzluk ve dekoratiflik. Haldun Dostoğlu'nun kuruluşa danışman olduğunu duyuyoruz (evet en ufak bir bilgilendirme yok kuruluştan tarafımıza bu arada; 25 yıllık sanat yazarlığı ve eleştirmenliğinin ülkemizde karşılık bulduğu hallerden biri de bu) bu kuruluşa; öyleyse yıllarca kuyruğu dik tuttuğunu, hatta bunu belli etmek için elinden geleni yapan Dostoğlu'nun asla rıza göstermeyeceği isimlere tahammül etmesi, galericilik ideolojisiyle hiç örtüşmüyor. Ya o kuruluşa danışmanlık yapmaması, ya da galericilik, dahası gözünün ideolojisine uymayanları değiştirme yoluna gitmeliydi. Dünyada yapıt değiştirme diye bir gerçeklik var kurumlar açısından. İşte böyle bir şeyi Türkiye'de elinde kapitali tutan hiç kimseye teklif edemezsiniz, ettiğiniz zaman kendinizi kapının önünde bulursunuz. Bunu yıllar önce ben, Can Elgiz ile yaşadım ki, Elgiz bu ülkedeki en bilinçli biriktirici olarak tektir gene de bana göre (Az önce Vasıf Kortun demiştim ya, orayı da Proje 4L gibi anlamsız bir otobüs durağı ismi yapan da odur, yani benden sonraki dönem). Kortun, Esche ile birlikte 9. İstanbul Bienalini de bir bataklığa sürüklemiş, bu bienalin o günden sonra benim için en ufak bir önemi kalmamıştı. Adam neyi ele geçirse batırıyor açıkçası; çünkü bir daha söylüyorum sanatın yaratıcı boyutundan ve eleştirisinden anlamıyor. Şimdi de bugünlerde üzerine bir kitap yazdığım-Bir Müze Eleştirisi- İstanbul Resim ve Heykel biriktirmesine danışman olmuş. Hemen belirteyim, oradan da bir şey çıkmayacak. Bu bir ön yargı değil, işte yaşadıklarımı anlattım; mantığınızı çalıştırın lütfen...
Bu ülkede insanların ilkeli duruşları olmadığı ve donanımlı ile donanımsız olanın ayırt edilmediği sürece, daha çok fatura ödeyeceğiz.
https://www.youtube.com/watch?v=taVPCgEQ3DY
Merhaba hocam, izninizle yaratıcı sanat açısından dekorasyon veya süsleme kavramaları üzerine düşüncelerimi yazmak istiyorum. Takipçilerinizin bu konuda sizi yanlış anladıklarını sanki hissediyorum. Söz konusu yeni açılan müzenin videosunu izledim ve işlerin birçoğu dekorasyon gibi durmakta. Bizim ülkemizdeki problem sanırsam dekorasyonu veya süslemeyi resim yapmak zannediyoruz. Ama bununla birlikte batı modern resim sanatının oluşumunda dekorasyonun büyük bir önemi olduğu da söylenebilir. Georgeo Braque, Gustav Klimt, Matisse vb. birçok büyük sanatçı akademik resme karşı resmin kendi gerçekliğine yönelirken geleneksel sanattan yani dekorasyon veya süslemeden yararlanmışlardır. Bedri Rahmi Eyüpoğlunun deyişiyle geleneksel sanatlarla modern resim arasındaki tek fark geleneksel sanatların sürekli var olan formları tekrarlamalarıdır. Bundan dolayı dekorasyon kavramının takipçileriniz tarafından yanlış anlaşılıp küçümsenmesi bana tuhaf geliyor. Sizin eleştiriniz dekorasyonun resim yapmak olduğunun zannedilmesine yönelik. Büyük sanatçılar tarafından dekorasyonun yaratıcı sanat açısından resmin kendi gerçekliğini keşfetmede nasıl ilham kaynağı olduğu üzerine bir video yapmanız bence çok yararlı olabilir. Sevgiler saygılar.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSevgili Kardeşim;
SilŞunu belirtmeliyim ki, bizim tarihte sanatımızın ağırlıklı noktası dekorasyon ve süslemeye dayalı; çünkü kısaca İznikli Çini ustalarının torunlarıyız der Özdemir Altan ve ekler, o nedenle de Türkiye'deki sanatın önündeki en büyük engel dekoratif ve süslemeci olanın araç değil de amaç olarak kullanılmasıdır; sonuç ise bugün ortada. Dile getirdiğin sanatçıların içinde Braque ve Matisse dekoratif ve süsleme olanı kullanır, ancak araç olarak. Klimt ise içinde ve etkisinde olduğu Art Nouveau'nın açık etkisi olarak süsleme ve dekoratif olanı amaç halinde değerlendirir; hatta bunu yaparken elinden geldiğince amaç kılmış görüntüsüne de büründürecek bir yüzey estetiği geliştirmiştir kendine göre, ancak gene de onun diğer iki sanatçıdan farkı ilgili yönde çok bellidir.
Gelelim Bedri Rahmi meselesine, o Batı sanatı şapkası altında geleneksel sanat yapma gafletine düşmüştür ne yazık ki. O nedenle ne Batıdır, ne de doğu. Var gibi dediğiniz anda devamı gelmemiştir ne yazık ki onda. Bedri Rahmi ve onun gibi düşünenler evrensel ve yerel değerler arasında büyük kafa karışıklığı yaşamışlar ve bu kafa karışıklığı onlara pahalıya mal olmuş, sonrasında yetiştirdikleri öğrencilerini de bu durum olumsuz etkilemiştir. Mesela Bedri Rahmi'nin sanatta malzeme arayışı takdir edilecek bir yönüdür; yaratıcı sanat açısından. Bu da her ne kadar özellikle kendi de edebiyata düşkün olduğundan, edebiyat üzerinden yürüyen Paris'li sürrealistlerin açık etkisidir üzerindeki, fakat yararlı bir etkidir. Tabi unutmadan belirtelim ki malzeme yaratmadaki tekniklerinizin de size özgü olması gerekiyor tam bir orijinallik taşıyabilmesi için. Bu yöndeki derinlemesine tespitler için Batı sanatı ile karşılaştırmalı bakmak gerek duruma. Evet benim eleştirim açıkça senin de söylediğin doğru tespit üzerine dekoratif olanın ve süslemeci bir yaklaşımın yaratıcı sanatta ancak araç olabileceği gerçeğidir.
Sevgili kardeşim beni takip edenler, tam anlamıyla takip etmeye sanırım artık enerjileri yetmiyor; benim Rönesans ve Barok kitabımı, Minyatür Sanatı kitabımı okumuş olsalar beni, daha doğrusu kendilerini yormayacaklar da, fakat okumuyorlar ve gereksiz bir zaman kaybediyorlar ne yazık ki...