Kayıtlar

Eylül, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Nasıl bir sanat eğitimi..?

Resim
Bu konudaki acil eylem planı aynen şöyle olmalı düşüncesindeyim:  Söz konusu acil eylem planının harekete geçmesi için ilk ve öncelikli şart, ülkeyi yöneten ve aşağıdakileri uygulamaya geçirecek bir iktidarın olmasıdır. Bu olmadıkça hiç bir şeyi değiştiremez havanda su döversiniz sadece. Fakat gene de gelecek kuşakların durumun bilincinde olmaları adına biz düşündüklerimizi paylaşalım: 1. OKUL ÖNCESİ Bu devrede 0-5 yaş arasında yaratıcılıkla ilgili %80’lik alımlama/kayıt çocuk zihni ve ruhu tarafından tamamlanmaktadır. Burada edinilen yaratıcılık boyutları sadece sanat için değil, hemen her alanın yaratıcılığının doğduğu beş yıldır. O nedenle bu meselenin çok iyi anlaşılması gerekmektedir. Burada dile getirdiğim süreç iki yerde değer kazanmaktadır: A. Evde  B. Anaokulunda Okul öncesinde çocuk, sanatla ilgili başta ebeveyleri ve anaokulu eğitmeni tarafından ortam sağlanarak, bu ortamda gözlenerek ve gene bu ortamda teşvik edilerek yaratıcılıkla ilgili yanı ortay

Angaje olandan uzak durun!

Resim
İnsanların ve ve toplumların gerçekleşen eylemler üzerinden ilerici ve gericisi olduğu gibi, sanatçıların da ilerici ve gericileri vardır. Sanatta, adına sanatçı bile denilmemesi gereken gerici iş sahipleriyle, işleriyle ilerici olup, yeniyi hedefleyen insanlar bir aradadır ve ayrıca iki uç arasında kalan çeşitli kalibrelere sahip sanatçılar vardır. Hep söylediğim; bunlar arasındaki ayrımı ve kalibre farklarını ortaya koyabilmenin yegane yolu, sanatın üstün örneklerini tespit edip, bunlarla yan yana getirmek ve bir karşılaştırmaya gitmektir. Bu, en sağlam ve güvenilir yoldur. Ancak, sanatın üstün örneklerinin tespitini herkes yapabilir mi? İşte büyük sıkıntı tam da bu noktadır. Bu yönde bir bütünsel sanat algısı gerekmekte, bu algıya ulaşabilmekse- sanatçı anlamında - ne yazık ki herkes için mümkün gözükmemektedir. O zaman da dile getirdiğim yöndeki kalibre farkları da toplumlarda masaya net şekilde yatırılamamaktadır. Bu tespite giderken- izleyicide - sağlam bir göz, bilgi ve biriktir

Bir Mitchell atölye görüntüsü ve...

Resim
İnstagram'da Joan Mitchell'in dışavurumcu, iç boşalmasına dayalı işlerinin yer aldığı bir atölye görüntüsünü görünce, iç'in ne kadar önemli olduğu ve ancak bu kanalla sanatta bir samimiyetin gelebileceği konusuna gene iliştim bir anda. Geçen gün yazmıştım resimleri üzerine; bu tip bir iç boşalmasını yaşayarak resim yapan bizden de Asım İşler var ve gene geldi aklıma. Bu sanatçılar, sıradan gözler için birbirinin aynı bile kabul edilir ve böyle bir cahillik ülkemizde de sıklıkla kol gezer, dikkati çeker ve hatta dünyada da böyle bir cahilliğe rastlarsınız; özellikle sanatça geri kalmış ülke insanlarında. Bu cahilliğin olmaması için, önce Mitchell'in yerini iyi tanımlayacaksın, daha sonra dünya sanatı kapsamında, onu benzer üsluplar boyutunda, samimi olanla olmayan ölçeğinde gözün ayırt edebilecek ve böylece sanatçıyı doğru şekilde konumlandıracaksın, böyle bir  konumlandırmadan sonra da Asım İşler'in ne olduğunu, nasıl bir plastik yapıyla hareket ettiğini işte o zama

Altı vurgu...

Resim
I Sanat ortamındaki her türlü şımarık, abartılı ve gösterişli eylem, Türkiye’nin cehennem ateşine taşınan odunlardandır. Bu türlü pislik ve rezilliği oluşturanlara prim vermeyin, protesto edin, ciddiyete davet edin, bu daveti kabul etmiyorsa da dışlayın ve yok sayın..! II “Sanat”, “zanaat” ve “bilim”dir bir toplumu ileri götürecek olan üç şey Saint Simon’a göre ve bence de çok doğrudur. Bu alanlarda en küçüğünden büyüğüne tepki verme kültürünü oluşturamayan hak eden ile hak etmeyeni, sanatçı ile sanatçı olmayanı, bilim insanı olanla olmayanı, vb ayrımları yapamayan bir toplum yarınlara hiç bir hazırlık yapamaz ve geleceği karanlıktır... III Yaratıcı olanla buluş(a)madığınız her defasında farkında olmadan kirlenirsiniz... (Jürgen Bradwolf, Tagebuch, 1978). IV Sanat ortamlarında biri sürekli ödüllendiriliyorsa, bizzat o kişiye ve ortaya koyduklarına dikkat kesilin ve şüphe duyun... (Jürgen Bradwolf, Tagebuch, 1978) V Güzel veya çirkin olmakla yaratıcı veya yaratıcı olmama ko

Plastik olanı şiire yaklaştırmak

Resim
Plastik olanı (resim, heykel ve mimari) şiire yaklaştıranların kaybettiğini, kaybetme nedenlerinin de meseleyi kırılganlaştıran, dahası plastik olanda yeni bir dilden uzaklaştıran, işi belli cümle ve tümceler etrafında dolaşmaya neden bırakan bir sözlüğe hapis ve buradan hareketle tekrara- eylemde ve sonuçta tekrara - düşmeye, ele alınan işin sahibini ittiğini söylemeliyiz. Yeknesaklaşan ve gittikçe sakil hale gelen bir durum ortaya çıkmaktadır yani, en önemlisi de “efekt” lerin kaldıramayacağı, onların onurunu kıran bir yere doğru yuvarlanması söz konusudur... Bunun zararlarına Dada ve Sürrealizm işaret etmişti. Buna rağmen aynı hatalara düşen, sanat yaptığını zannedenlerimizi görünce, sanat tarihinden nasıl bihaber olduklarını da anlamış oluyor, o gayretlerin neden evrenselleşemediğini daha da iyi anlıyoruz. Özellikle soyut ve soyutlama meselelerinde, şiirsel kılınan her durumda sözünü ettiğim- bir gıdanın vitaminlerini yok etme gibi - “efekt” ler yok olmakta, o zaman da izleyicini

İki yeni seminer başlatıyorum..!

Resim
İki yeni seminer başlatıyorum. Takip etmek isteyenlerin dikkatine: İki grup çalışması düşünüyorum: Grup 1, genel kuramsal bir çalışmayı, Grup 2 ise, özel kuramsal bir çalışmayı içerecektir. Böyle bir yöntem, zihin ve ruh üzerinde derin bir etki bırakacak analojik görme ve bilginin edinilmesinin bir beraberlik içermesinden ötürü tercih edilmiştir. Grup 1: Sanat Yapıtı Algısı (Her hafta Salı günü saat 22.00’de) Grup 2: Işıktan Renge, Renkten Işığa (Her hafta Perşembe günü saat 22.00’de) Her grup için ilk planda dörder konferans planlamaktayım. Çalışmalar için 1 ve 3 Ekim 2019 günleri bir giriş ve tanışma toplantısı yapılacak, okunacak ve görülecek malzemeler üzerine sohbet edeceğiz (Konferans görselleri ilgili grup üzerinden paylaşılacaktır). İki seminer de 29 ve 31 Ekim 2019 günlerinde tamamlanacaktır. Her yapılan konuşma sözü edilen tarihler arasında grupta bant yayınında kalacaktır… Grup 1: Beş konuşma: 1, 8, 15, 22, 29 Ekim 2019  Grup 2: Beş konuşma: 3, 10,

Doğa, en sonunda mutlaka öcünü alır..!

Resim
1782 yılında Tiefurter Dergisi’nin 32. sayısında yazar ismi olmadan “Die Natur” (Doğa) isimli bir yazı yayınlanır. Bu yazının Goethe’ye ait olduğu düşünülür. Fakat Goethe yazının Georg Christoph Tobler (1757-1812) isimli bir ilahiyatçı tarafından kaleme aldığını ileri sürerek, kendisinin yazmadığını vurgular. Peki nedir bu yazıdaki sır? Bilinen bir şey varsa, o da Goethe’nin anlayışında “tanrı-doğa”, “doğa-tanrı” kavramları iç içe geçmiştir. Buna göre Goethe’nin doğa felsefesinde “insan-doğa” ilişkisinin de derinlemesine irdelendiğini bilmekteyiz. Söz konusu yazı “doğa”, “tanrı” ve “insan” kavramlarına bir bakıştır; daha çok da “insan”da “doğa-tanrı”yı, “doğa-tanrı”da da “insan”ı irdeler. Şimdi bu yazının tamamı Sanatçı Aurası kitabımın başında. Aşağıda, yazının son paragrafını veriyor ve bu paragrafa göre "deprem meselesini yorumlamanızı rica ediyorum; kısaca doğa ne isterse o olacaktır. Doğayı betonla ören Türkiye'deki ve İstanbul'daki zihniyet, olacak yıkımı en başından

Sanat, yaratı, sanatçı, yaratıcı, vs

Resim
“Sanatçı ve dolayısıyla yaratıcı olduğunu  düşünen herkes bu yazıyı en az üç defa okusun..!” Ülkemizde kimse en temel sorunların farkında değil, ya da farkında değilmiş gibi yapıyor. Sanat ortamımızdaki bu en temel sorunlardan en büyüğü sanatçının kim olduğu (1) , kısaca nasıl bir auraya (2) sahip olduğunun anlaşılıp, bilinememesi. Bu sorunu giderecek olan yegâne mecra, güzel sanatlar eğitimi veren kurumlar olmalı, fakat ne yazık ki öyle de olmuyor maalesef. Kişi sanat eğitimi veren kurumda öğretim elemanı, kendisini mutlak sanatçı olarak da görüyor. İşte en temel yanlış da tam bu noktada yapılıyor. Söz konusu kurumlardaki etkinliğin ismi: “Sanat Eğitimi”. Bu etkinlikte beslenenin ismi: “Öğrenci”. Bu etkinlikte besleyenin ismi ise: “Sanat Eğitimcisi”. Bu okullar sanat eğitimi verir sadece, kişinin sanatçı olup olmayacağı ise, sonraki zorlu yolların sonunda belli olabilecek bir şeydir ve Tanrının, doğanın çok çok az kimseye tanıdığı bir haktır. Bu okullardaki sanat eğitimcilerinin b

Derin eleştirel zihin: Avni Lifij

Resim
Lifij’in sanatçı yanı kadar entelektüel yanının da güçlü, hatta daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Bir o denli de her iki alandan kaynak bulan gözündeki keskinlik de cabası. Lifij’in tüm bu yönleriyle, yani resim olarak yaptıkları ve yazdıklarıyla modern çağdaş sanatımız için ilk kök olduğuna vurgu yapmıştık. Özellikle Fransa’da iken yaptığı araştırma ve incelemeler ile hemen taze, döndüğünde Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’nde kaleme aldığı yazılar çok vurucu olup ve aynı zamanda bu vuruculuk göstermektedir ki, Lifij hem zihinsel hem de retinal anlamda oldukça zengin bir bünyeye sahiptir. Lifij’in sanatına yönelenlerin en sağlam form ve içselliğine dair verileri “poşat”larında bulabileceğine dair yargımızsa, bizce kesinliğini korumakta. Fakat ruhsallık ve zihinsellik ile hareket eden bir sanatçının sadece resimleriyle değil, tüm hayatıyla anlaşılabileceği de bir gerçektir. Söz konusu doğada doğaçlama bir eğilimle yaptığı o “poşat”ları açıkçası zamanın ruhsallığına ve zihinselli

Hans Hofmann ve sanatı üzerine

Resim
Münih ve Paris Yılları      Hans Hofmann’ın doğumu ve sonrasındaki çocukluk ve gençlik yıllarında oluşan hayal dünyasının şekillenmesinde, Bavyera bölgesinde büyümesi ve özellikle büyükanne ve büyükbabasından gördüğü yakın ilgi, bu erken yıllarını onların yanında geçirerek yaşamını sürdürmesi, biyografisinde önemli bir yer tutmaktadır. Hofmann’ın yaşamına dair bu ilk bilgiler: Hofmann, 1880’de Almanya’da Weissenburg’da doğmuştur. Ailesi, altı yaşındayken, babasının hükümette yönetici olması üzerine Münih’e taşınmıştır. Hofmann, Bavyera’da büyükanne ve büyükbabasının çiftliğini ziyarete gittikçe sık sık resim yapmıştır. Müziğe olan kökten ilgisi, Hofmann’ın Kandinsky’ye yaklaşmasını sağlamış ve onu Kandinsky’nin ileri sürdüğü “Stimmung” (Derin Hislenme) kavramına götürmüştür. Sanatçı, ayrıca müzik öğrenimi görmüş; keman, piyano ve org çalmada ustalaşmıştır. Hofmann, erken denecek bir yaşta- on altı yaşında- büyük cesaret göstererek bir mühendislik firmasında sorumluluk almıştır. Bu