Kayıtlar

Dada için: Küçük bir giriş

Resim
Dada’nın 5 Şubat 1916’da Cabaret Voltaire’in kuruluşundan başlayarak ve tüm canlılığını ortaya koyarak, bilhassa anti burjuva bir tavır olduğunu söyleyebilmek olası, zira yine de bu konuya şüpheyle bakmakta yarar var. Aslında Dada, dünyada özellikle faşizmin ve savaşın dışında, bambaşka idealler için yaşayan insanların olduğunu hatırlatması yönünde önemli bir işleve sahip. Tam anlamıyla bir anti sanat mantığıyla hareket ettiğini de vurgulamak gerek. Almanya’da başta Berlin Dada olmak üzere, Paris ve New York’a dek uzanan Dada, özellikle Almanya’da Dışavurumculuk ile ortak bir alanda mücadele vermiş ve en önemlisi Dışavurumculuk’un (Ekspresyonizm) tinsellik teorisine bir karşı inançla yaklaşmış olup, bu yaklaşımı, kanımca önemli bir doğurganlığın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Fakat şu da unutulmamalıdır ki, Dışavurumculuk, Dada’ya her şeyden önce diyalektik bir analoji olanağı sunmuştur. Bu analoji, Dada’nın bir tür kendini üzerinde sınadığı ayna olarak yorumlanabilir. Belirtmek gerek

Kandinsky üzerine küçük bir görüşme

Resim
Soru.: Kandinsky üzerine okumalar yapınca, onun reprodüksiyonlarına bakınca çocuk saflığı dahası çocuk elinden çıkmış eserler olduğu hissine kapılıyorum. Sanat kavramı dolayısıyla sanatçının misyonu yaşadığı çağda Kandinsky algısı ile değişen, dağılan bir tavır geliştiriyor. Yanılıyor muyum? Kandinsky’nin algısı ve eserlerinin bugünün sanatına ne oranda etkisi olduğu üzerinden konuşalım isterim. Avangard sanatın neresinde Kandinsky? Onun duygusal yaratılış mitos’u nedir? Özkan Eroğlu.: Kandinsky’nin her yapıtında ancak kısmen çocuk saflığı bulunur denmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Sadece “Improvisation”larında, yani bir çocuk, mağara ressamı ve delilerde de bulunan içten gelerek doğaçlayarak yaptığı resimlerinde tam bir çocuk saflığı bulabilirsiniz. Sanatçının misyonu yaşadığı çağda Kandinsky algısı ile değişen, dağılan bir tavır tabii ki sergiliyor, çünkü kuramsal anlamda da düşünen bir sanatçı tipinin ilk ciddi örneklerindendir Kandinsky. Eli kalem tutan felsefi s

Türkiye'de sanat piyasası...

Resim
Sanat piyasası denilince, Türkiye'de, kuramla ve pratikle ilgili yanlara dayalı gerçeklerden çok uzak, tamamen düşük duygularla, cahillik dolu zevk ve yönlendirmelerinin geçerli olduğu bir ortamın olduğunu söyleyebiliriz. Her şeyi "para"ya indirgeyen kaba bir anlayış bu, açılışlarda sanatı meze ve fon yapan... Kısaca kayda değer hiç bir ekonomisinin olmadığı cehalet ve yapay gösterişli bir ortamdan söz ediyorum sizlere. Sanat piyasası denilince bir serbest, bir de resmi taraf bulunur bilindiği üzere. Ülkemizde serbest tarafta ne olduğu hiç belli değildir. Adam, kadın paraya sıkışmıştır, elinden çıkarmak istediğini ilk gelene hemen satar; üstelik o satılan şu kadarmış, değerinin altında gitmiş hiç düşünmez. Resmi piyasaya ise müzayedeciliği iyi bildiğini sadece sanan bir kaç kuruluş, bir kaç kendini burjuva sanan aile hakim gözükmektedir, onların da piyasa falan oluşturma gibi dertleri olmadığı gibi, öyle bir güçleri de yoktur zaten, sadece aralarında top çevirirler

Avni Lifij'i abartma malzemesi yapmayın lütfen..!

Resim
Avni Lifij'in kaleme aldığı yazıların bir kitapta toplanması son derece yararlı ve bana soracak olursanız oldukça gecikmiş bir iş. Nitekim yeni kuşakların, böylesine resim sanatımız açısından modern çağdaş kök olmuş birisini, özellikle onun entelektüel yönünü anlaması için yazdıklarını okuması çok önemli. Fakat ülkece bir sanat felsefi toplum olmadığımız, aslında daha doğrusu hiç bir alanın filozofisini gerçekleştiremediğimizden ötürü, hazırlanan kitabın editörünün kaleme aldığı yazıda, özellikle iki vurgu dikkatimi çok çekti: Biri; metnin başında Lifij'in bir efsane olarak gösterilmesiydi. Kanımca bu, ancak gerçeklerden uzaklaşmak veya gerçekleri hiç anlayamamakla eş bir tutum olabilir. Bunu, efsane sözcüğünün anlamlarına TDK'dan bakınca daha da iyi anlıyoruz: Üç anlamı var bu sözcüğün:  " Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâye, söylence".  " Gerçeğe dayanmayan, asılsız söz, hikâye vb" ve "

Gerçekler üzerine düşünürken 2

Resim
İslam ve kozmoloji konularındaki çalışmalarım sürüyor; sürdükçe düşünme ve düşünce üretmelerim, zihin içi tartışmalarımda yoğunlaşmalar, daha bir kendini kabul ettirme noktasına varmakta. Bu bağlamda "İslam Sanatı" kitabımı kaleme alırken İhvan-ı Safa topluluğunun düşüncelerinden çok etkilenmiş, dolayısıyla bir İslam sanatı bakışı ortaya konulacaksa, bunun düşünsel ön planında göz ardı edilmemesi gerektiğine kanaat getirmiş ve değerlendirmiştim. Sonrasında bu yöne olan merakım giderek arttı. Hüseyin Nasr okumaları yapmaya başladım; özellikle de "İslam Kozmoloji Öğretilerine Giriş" ile işe başladım. Bu kitap en başta İhvan-ı Safa olmak üzere, bambaşka yerlere taşıdı beni. Fakat sonuçta ele alınan "hochwelt", yani yüksek alem düşüncesinin Batıda Doğuda da olan bir şey olduğu ve aynı noktalara vardığının rahatlıkla altını çizebilirim. O şeye ulaşana ne mutlu; ulaştım mı, evet, o şeyi yakaladım. İşte o şeyi yakalayınca her olguya bakışınız değişiyor, ele al

Gerçekler üzerine düşünürken 1

Resim
İslamiyetin varlığı ve bu varlığın üzerinden 4 ve 5 yüzyıl sonrası yani 11. ve 12. yüzyıllarda sanat ve bilimdeki özgür yoğunluk, konuyla ilgili herkesin dikkatini çekmiştir ve neden-sonuçları önemlidir. 11. yüzyıl sadece belirli bilimlerdeki çalışmaların doruk noktasına vardığı bir zaman dilimi değil, aynı zamanda ileriki yüzyıllarda bilimler üzerinde sürekli etkisi olacak "Doğa Felsefesi" ve kozmolojik bilimlerin de en aktif olduğu dönemdir. Bu, Ihvan-ı Safa, el Biruni, İbn Sina vb'lerin yaşadığı ve yazdığı bir dönemdir. Bu dönemde önemli hermetikler ve sufiler de yaşamıştır. Özellikle matematikte de önemli isimler yer almıştır. 12. yüzyılda da 11. yüzyıldaki kadar hızlı olmasa da İslam bilimi ve sanatları gelişmeye devam etmiş, böylece 11. yüzyılın gelenekleri Selçuklu devrine taşınmıştır. Bu iki yüzyıl İslam tarihinin en hareketli dönemidir ve belirgin eylem noktaları da Ihvan-ı Safa, el Biruni ve İbn Sina'dır. Bu noktalardaki "doğa felsefesi" mes

Yorum yapma hakkı..!

Resim
Dünyanın önemli sanat metropollerinde bir sergi üzerine, o sergiyi gezenlerin de yorumda bulundukları ve bu yorumların kayıt altına alındığı, hatta ilgili sergi ile yapılan yayınlarda bu yorumların değerlendirildiğini de zaman zaman da olsa görürsünüz. Türkiye'de izleyicinin en olumsuz ve en olumlu yaklaşımlarına değer gösterildiği, dahası kayıt altına alındığına ise tanık olmadım. O nedenle dün, Facebook arkadaşlarımdan Nazan Aksöz'ün yalın bienal yorumları mutluluk verdi bana ve o nedenle paylaşma istenci duydum; çıplak gerçekliği içermesi ve saflığı önemliydi bence. Çünkü sanat üzerine en saçma sapan yorum bile olsa, en azından önemlidir bana göre. Kaldı ki Aksöz'ün yorumları oldukça ciddi sorgulamaları hatırlatmasıyla önemli. O yorumları buradan da paylaşmak isterim: Soldaki görsel Venedik Bienalinde sergilenen dev heykel çalışması Adı:Köprüler Kurmak | Lorenzo Quinn, 2019 İtalyan sanatçı Lorenzo Quinn, 58. Venedik Bienali k apsamında 15 metre uzunluğunda el heykeller