Türkiye'de sanat piyasası...



Sanat piyasası denilince, Türkiye'de, kuramla ve pratikle ilgili yanlara dayalı gerçeklerden çok uzak, tamamen düşük duygularla, cahillik dolu zevk ve yönlendirmelerinin geçerli olduğu bir ortamın olduğunu söyleyebiliriz. Her şeyi "para"ya indirgeyen kaba bir anlayış bu, açılışlarda sanatı meze ve fon yapan... Kısaca kayda değer hiç bir ekonomisinin olmadığı cehalet ve yapay gösterişli bir ortamdan söz ediyorum sizlere.
Sanat piyasası denilince bir serbest, bir de resmi taraf bulunur bilindiği üzere. Ülkemizde serbest tarafta ne olduğu hiç belli değildir. Adam, kadın paraya sıkışmıştır, elinden çıkarmak istediğini ilk gelene hemen satar; üstelik o satılan şu kadarmış, değerinin altında gitmiş hiç düşünmez. Resmi piyasaya ise müzayedeciliği iyi bildiğini sadece sanan bir kaç kuruluş, bir kaç kendini burjuva sanan aile hakim gözükmektedir, onların da piyasa falan oluşturma gibi dertleri olmadığı gibi, öyle bir güçleri de yoktur zaten, sadece aralarında top çevirirler; deyim yerindeyse birbirlerini gıdıklarlar. Çünkü her şeyin dövize endeksli olduğu Türkiye'de, döviz fırlayınca hemen ağlanmaya, dert dağlarına sarılmaya başlarlar; bir gerçeği büyük bir problem gibi gösterirler ve nasıl başa çıkacağız diye Arap ağlamasına döndürürler durumu; böyle de yapmaları gerekmektedir, çünkü üstlendikleri bir roldür bu. Galericiler sanatçı isteğine boyun eğer çoğun. Onlar da tutturabildiğine cinsinden bir satış yöntemini genel geçer bir hale sokmuşlardır. Örneğin sanatçı bir ev almıştır, araba alacaktır, çocuğunun okul taksiti vardır, sıkışmıştır, bir anda sanatçının fiyatları hiç ummadığınız seviyelere düşer. Birisi de demez ki, siz ne yapıyorsunuz, hiç mi ciddiyetten nasibinizi almadınız diye... Ayrıca dese ne olacaktır ki? Dinleyen yoktur ki...
Genel ekonominin ve piyasaların el yordamıyla, tam bir geri kalmışlıkla yürütüldüğü bir ülkede sanat piyasası olabilir mi? Olmaz tabii ki. Yıllardır insanlar sorar, Özkan bey şu ressamın şu resmi kaça gidiyor, atölyesinden alabilir miyiz, alırsak daha ucuz olur mu, vb sorular da, sorular. Nitelik ve niceliği hiç mi hiç oturtulmak istenmeyen bir ortam, tabi ortam hiç dememek gerek buna; bu en doğrusu olur...
Sanat yapıtının alınıp satılması gerçekten maddi yönden üzerinde yoğun düşünülmesi gerekli bir iş. Manevi yönden de düşündürücü ve özellikle para ile ilişkisinden ötürü hassas; sanat ve sanatçı adına zedelenmelerin olmamasına dikkat edilmesi gereken özel bir alan. Fakat hemen belirteyim; sanatı parayla ölçtüğünüz anda yapıt dediğiniz şey bir MAL'dır o andan itibaren. Bir malın da farklı kalitede çeşitleri olur. O zaman, hadi bakalım iş başına ve sorun şu soruyu: Ülkemizdeki resmin kalitesini belirlediniz mi? Şunu da sorun ama; bir resmin kalitesi neye göre belirlenir? Bu iki önemli sorunun cevaplarının ancak ciddi kuramsal zihin ve gözlerle bulunabileceğinin altını ben çizeyim sizin için. Önce o tip adamların yetişmesi gerekir. Öyle ülkemizdeki sanat tarihi, sanat felsefesi ve dededen nineden kalma başlıkları tekrarlayarak öğretilen ülkemiz resim sanatıyla olmaz bu işler... Bu eksikliği bildiğimiz için kitaplar yazıyoruz sürekli, bugünden ziyade, doğmamış kuşaklara seslenmek için...
Ülkemizdeki resmin- ve de bu her alan için geçerlidir- gerçekçi ayıklamasını eleştirel anlamda yapmadığınız, hakkı kadar olanı kişilere teslim etmedikçe ve bu konuda acımasız olmadığınız sürece sanatın piyasasını da, ortamını da oluşturamazsınız. BU ÇOK NET!

ÖZKAN EROĞLU, 04.11.19

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖZKAN EROĞLU KİMDİR?

Nasıl bir sanat eğitimi..?

Emil Nolde ve manzaraları